Renk, cisimlerden yansılanan ışığın gözümüzde oluşturduğu duyumdur.
Türklerin en çok değer verdikleri renkler Ak, kırmızı ve gök renklerdir. Yalnız gök olarak incelediğimizde sınırlarının çok genişlediğini görürüz. Yeşermek ve yeşillikte bunun içine girer. Bu nedenle gökle yeşil iç içedir. Gökyüzünün rengi mavidir. Dünyamızı sarar. Atalarımız gök rengi mavi yerine kullanırlardı. Gök yüceliğin sembolüdür
Türklerin en çok sevdikleri renklerin başında “ak” gelir. Onlar süt gibi olan renklere, ”ak” yaşlı kişilere de “aksakal” diyorlardı. Onun için ak’la başlayan yer adları çoğunluktadır. Akkavak, Aksaray Akçay, Akhisar, Akkum, Akviran, Akşehir vb. Soyadı olarak da, Aksoylar, Aksu, Akman, Aksungur vb. gibi. Konuşmalarımızda yazılarımızda Aksoylu diyoruz ama beyaz soylu demediğimiz gibi yazmıyoruz da. ”Ak” sözündeki anlam derinliğini beyazda bulamıyoruz. Ak, bütün Türk boylarında iyiliği, güzelliği ve temizliği simgelemiştir. Akdağlar destanlarımızda çok geçer.
Ak rengin manilerimizde de yerini aldığını görüyoruz.
“Karanfilim ez beni
Ak tülbentte süz beni
Sen kalem ol ben divit
Ak gerdana yaz beni”
Anadolu’nun her bölgesinde bir veya birkaç Akdağ adını görüyoruz. Atalarımız “ak” dağların kutsal ve iyi ruhları barındırdıklarına inanırlardı. Türk mitolojisinde buralar iyi ruhların barındığı yerlerdi. Akbulut iyi günün, kara bulut kötü günün habercisi olmuştur. Bunun kaynağında bir duygunun, manevi bir geleneğin yattığı kanısı vardır. Dilimizdeki “kara bağlamak”,da yas tutmak anlamındadır. Atalarımızın da aynı anlamda kullandıklarını görüyoruz..
Kara sözcüğü renk olarak ak sözünün karşıtıdır. Anlam yönüyle de öyledir. Kara kara düşünmek denilince üzüntülü ve kederli bir durum anlatılır. ”Kara bahtlı”, denilince de yaşamın sürekli kötü ve muksuz geçtiği anlatılır. En koyu bir renktir kara. Beynimizde çağrıştırdığı ilk duygular, sıkıntılı, uğursuz kötü, yüz kızartıcı bir durum akla getirir.”Kara çalmak”, ”kara haber” bunların birer örneğidir. Oğuz’lar kuzey yön için de ”kara” sözcüğünü kullanırdı. Kuzeyden gelen karayelin kaynağı da oradadır. kim bilir belki de “Karadeniz” adı bu anlama bağlı olarak veriliyordu…
“Kara kara kazanlar
Kara yazı yazanlar
Ölmesin de sürünsün
Aramızı bozanlar”
Tarih boyunca, kara renk yağız yer anlamında da kullanılmıştır. Hun’larda olduğu gibi Altaylarda kuzey yönü göstermek için de kullanılmıştır. ”Kara koyunlu, kara han” gibi adları sıfatı olarak kullandıklarını görüyoruz. Taşeli yöresi ozanı Karacaoğlan şiirinde karayı çok kullanan bir ozandır.
“Naçar Karacoğlan naçar
Pençe vurup göksün açar
Kara gündür gelir geçer
Gamlanma gönül gamlanma”
Dilimizde birçok deyimler de de kullanıldığını görüyoruz:
-Kara göz araba ile gök göz arama ile
-Kara gün kararıp kalmaz
-Kara haber tez duyulur
-Kara yumakla ağarmaz
-Karaca kuraca gönlümce
-Karaya sabun, deliye öğüt neylesin?
Ak renk güçlülüğün sembolüydü. Ordu komutanları kendilerini askerlerden ayırt etmek için ak giysiler giyinirlerdi. Çinlilerle Türkler arasında yapılan savaşlarda düşmanlar ak giyinen askerleri izler onları öldürebilirse savaşı kazanmış sayılırlardı. 25 Ağustos, 1071 gününü Türkler ve Bizanslılar savaş düzeni içinde geçirdiler. Selçuklu atlıları sürekli tekbir sesleriyle boru ve davul çaldılar oklar attılar. Düşmanın da çan sesleri duyuluyordu. Savaş hazırlıklarını bitiren ”ak” giysiler giyerek “Ölürsem kefenim bu olsun” diyen Alp-Arslan komutanlarını topladı şu yakarışta bulundu. “Ey Tanrım, sana müvekkil oldum ve bu cihatla sana yaklaştım, senin katında secdeye kapanıyor ve yalvarıyorum. Bu sözlerim, gerçek duygularımı ifade etmezse beni yanımdaki yardımcılarımı ve askerlerimi yok et!. Eğer içtenliğimi kabul ediyorsan, düşmanlara karşı bu cihatta bana yardım et ve beni muzaffer bir Sultan kıl” Burada görüldüğü gibi “ak renk “ Türklerde her vakit üstün ve temizliğin anlatımı olarak kabul edilmiştir. Bunun örneklerini dilimizdeki deyim ve atasözlerimiz göstermektedir. Atalarımız “Ak gün ağarır, kara gün karartır” demişler. Mutlu bir yaşayış, insanı dinç tutar. Mutsuzluk içinde geçen bir yaşam da kişiyi yıpratır. Bunun örneklerini çoğaltmak olasıdır (mümkün).
“Ak köpek kara köpek geçit başında belli olur”“Ak koyunun kara kuzusu da olur/Sakalın ak mı kara mı önüne düşünce görürsün/Atalarımız, bir savaş aracı olarak gördükleri ve çok değer verdikleri atları renklerle değerlendirme yoluna gitmişler ve” Alma alı, satma kırı, illâ doru” da karar kılmışlar. (Doru atın, gövdesi kızıl, ayakları ve yelesi koyu renkli olur)
Yukarıda belirtildiği gibi atalarımız kırmızı renge de çok değer verirlerdi. Bu gün bayrağımızın rengi o kültürün izlerinden esinlenerek kırmızıdır..Dilimizdeki,“Kırmızı dipli mumla davet etmek sözüyle birinin istenilen yere gelmesi için çok yalvarmak dil dökmek,anlamına gelir. Günümüzde sıkça kullanılan “kırmızı bülten, kırmızı çizgi, kırmızı kart, kırmızıpasaport, kırmızı oy, kırmızı plaka” gibi adlar ve deyimler geleneksel kültürümüzün sürüp geldiğinin işareti gibidir.Kırmızı renk “al” sözüyle de karşılanmaktadır, Dorunun açığıdır. Al bayrak, al çuha dilimizde çok kullanılır. “Al elmaya taş atan çok olur / Al giymedim ki alınayım / Al gömlek gizlenemez / Al kanlara boyanmak / Al kiraz üstüne kar yağmış / Alı al, moru mor / Alı alına, moru moruna” örneklerinde olduğu gibi atasözlerimize girmiştir. Bunlar bize bu rengin Türk yaşamındaki yerini ve önemini göstermesi bakımından önemlidir. Hun Türkleri yönlerin belirlenmesinde renkleri bir gelenek gibi sürdürerek öteki milletlere bir üstünlük sağladıklarını atlarına da değer verdiklerini gösteriyorlardı. Buna bağlı olarak da batı yönündeki savaş alanına “ak” atlıları, doğu yönündeki savaş yerine “boz” atlıları, kuzey yöndeki savaş meydanına da “kara” atlıları, güney yöndeki savaşlara da “kızıl” atlıları gönderirlerdi.
“Asi kulum defterine bak derse
Yüzün karaları gör ne çok derse
Yemi göğüm arasından çık derse
Hayıf bana yazık bana vah bana”
Yunus Emre
Atalarımız, zinayı da namus karası olarak görür, çok kötü bir hareket olarak kabul ederlerdi. İslamiyet’i kabul etmeden önceleri de ahlâk ve inanışlarında çok çirkin görülerek cezası ölüm olarak uygulanırdı. Bu anlayışları İslamlıkla tam bağlaştığı için de kültür değişikliğinde sıkıntı çekilmemiştir. Sağlam bir aile kuruluşu olan Türkler bu kötü eyleme hoş görü ile bakmamışlardır. Bunlar kirli işler olarak görülmüştür. Kirlilik ve temizlik büyük devletler kuran Türklerde büyük önem taşıyordu. Türk düşüncesinde maddi ve manevi temizlik ayrılmaz biçimde birbirinin içine girmişti. Haram yiyenlerin “Gönlü kara, kir tutar” çok eski bir sözdür. Bu gün Anadolu’da: “Gönlü kara, ruhu kara” sözü de yaygın olarak kullanılır. Oğuz Türklerinin dilek bildiren bir sözü de: “Kara dağların yıkılmasındır”. Dede Korkut’ta “kara dağların yıkılmasın” sözü bir dua bir alkıştı. En değerli varlıkları, yaylaları, yaşam sunan kaynaklarıydı. Adı renginden gelmiyordu. Özü ve ruhu sağlam olarak kabul edilir gökleri delen dorukları onları barındırırdı. Onların yanında dağların kutsallığı vardı. Gök Tanrıya yakın oldukları inancı hakimdi.. Günümüzde de konuşmalarımızda, yerler gökler kararırken, demiyoruz da “sular kararırken” sözünü kullanırız. Çünkü aralarında anlam derinliği vardır..
“Bahçemizde yeşil yaprak
Yatağımız kara toprak
Doymayasın muradına
Nasıl kıydın bu fidana”
Renkler gözümüze girince daha bir anlamlaşır. Örneğin. ”gök” gözlülerin, sarışın renklilerin kem bakışları insanı yatağa düşürür inancı yaygındır. Atalarımız: “Nazar, insanı mezara, deveyi kazana koyar” demişler. Buna karşılık sürmeli kara gözler de âşıkları büyüler, kendine bağlar. Kaşla göz ve kirpik uyumlu bir yapıdaysa insanı güzel gösterir. Sevgililerin göz ve saç rengi, dudakları onları sarhoş eder. Yüreklerini yaralar. Uykularını kaçırır. Duygularını söze ve saza dökerek yansıtırlar
Anadolu’nun birçok yöresinde koyunlardan alınan kara ve ak yünler yıkandıktan sonra kullanıma hazırlanmış olur. Kara koyunlardan kırkılarak elde edilen yüne halkımız ”Allah karası“ adını vermişti Olgunlaşmamış ceviz dalındayken yeşil kabukla kaplıdır. Taşeli yöresinde buna “tetir” denir. Bir kapta iki gün ıslatılır ve üzerine boyanacak ip veya iplik döşenir.Bir kaç gün ateşte kaynatılır.Yıkandıktan sonra deve tüyü rengi elde edilmiş olur.
Baca korumu su içinde bekletilir. Tabana çöken tortu atılır. Boyanacak ip iki gün bunun içinde bekletilir. Sonra kaynatılır, tezek yakılarak çıkan külüyle ipler yıkanır. Koyu kahverengi elde edilmiş olur Kırmızı, mavi ve yeşil ana renklerdir.Kırmızı yeşil birleşir, sarı rengi oluşturur. Yeşille mavi birleşir camgöbeğini oluşturur. Üç temel renk birleşir” ak” ışık verir. Kırmızı ve yeşili fırçayla kararsak kahverengi elde ederiz. Kırmızı ve yeşilin birleşmesiyle sarı elde edilir. Sarırenk acı ve üzüntüyü anımsatır. Bu nedenle girmiş olmalı türkülerimize.
Sarardım ben sarardım
Senin için sarardım
Baş yastıkta göz yolda
Her gelene sorardım.
Mavi göz sarı saçlar
İnce kemandır kaşlar
Aldanmayın tavrına
Yamandır arkadaşlar
Diye edebiyatımızda yerini almıştır. Turuncu ile yeşil renk arasında bir renktir. ”Sarı çizmeli Mehmet Ağa” kim olduğu nerede olduğu belli olmayan, bilinmeyen kimse anlamında kullanılır. ”Sarı çıyan” sinsi ve kötü niyetli kimseler için söylerin. Cahit Sıtkı Tarancı bir şiirinde:
“Memleket isterim
Gök mavi
Tarla sarı olsun”
diye bildirir isteklerini. Tarlaların sarı olması altın başaklı buğdayların yetişmesi anlamındadır. Doğadaki yeşil görünüm insana keyif verirken. Orman, mera dağ yamaçları ve sararan başaklarıyla ekin tarlaları bereketin simgesidir.
Ak renk : Arınmışlık ve temizlik anlamındadır.
Kırmızı: Soyluluk, yücelik, canlılık ve sevda anlatır.
Sarı : Umutsuzluk, mutsuzluk acının simgesidir.
Kara : Yas ve ayrılık anlamındadır .
Mavi : Olgunluğu, bağlılığı anlatır, cennet sembolüdür
Yeşil : Muradı anlatır.Yaşamın simgesidir.
Çoğunlukla kara gözler, kömür gözler geçerli sayılırken sonraları elâ ve yosun gözler için şiirler yazılmaya başladı. Karacaoğlan:
“Aladır gözleri karadır kaşı
Aradım cihanı bulunmaz eşi
Yaylanın karından akçadır döşü
Yıkılıp üstüne ölesim gelir” diyerek sevdiğini renk cümbüşü içinde görmekte.
Dağlara seslenirken: “Sarı çiçek sallanıyor al ilen” diye betimlerken
sevgilisi için: “Kara gözlü nazlı dilber”
“Kırmızı önlüklü yar ister gönül”
“Sarı edik giymiş goncu kısacık”
“Gökçelerin elvan dolgun çiçeği”
“Ak kuğulu ak ördekli”
“Al kırmızı gök önceğin nakışı”
“Turunç memen alkanlara boyandı”
“Ak dağın eteği yeşil korudur”
“Sarıl bana yeşil donlu meleğim”
Gibi örneklerde görüldüğü gibi doğaya ve sevgilisine söylediği deyişlerinde bir çok renkleri kullanmıştır. Onların üzerinde renk cümbüşü oluşturduğunu görür gibiyiz. Ziya Gökalp,”Türlerin mantıki Tenazurları”adlı eserinde geniş çapta araştırmalar yapmış
“Akdeniz Türkiye’nin batısında olduğu için bu ad verilirken, Karadeniz de kara tanımı ile belirlenmesi göz önüne alınırsa doğru olduğuna inanılır. Boş bir tanımlama değildir” demiştir Dilimizde renklerle ilgili çok deyimler vardır. Örneğin “İşin rengi değişti” dediğimizde, canlılık ve değişiklik kazanmayı anlatmış oluruz. ”Renk vermemek” Duygu ve düşüncelerini veya başka bir durumu belli etmemektir. ”Rengini belli etmek” Eğilimini düşüncesini açıklamak, yandaşlığını belirtmek.
Anlaşılması kolay bilgileri bildirmekte renklerden yararlanılır. Örneğin, arabaların arka ışıkları “dur” veya tehlike anlamını taşır.
1.Prof.Ali Sevim.Malazgirt Meydan Savaşı. 1971 s:74-75
2.Prof.Dr.Bahaddin Ögel.Türk Mitolojisi
Halit Aksungur
Folklorcu, Araştırmacı Yazar